Türk Gemilerinin Somali Deniz Sularında Yaşadığı Sorunların Temeli

Bu gönderiyi paylaş

Yorumlar: 0

Somali, yıllardır şiddetin gölgesinde yaşayan bir Afrika ülkesidir. Ancak Somaliler için karın doyurabilmek son zamanlarda daha can yakıcı bir duruma gelmiştir. Çünkü kuraklık tarıma darbe vururken, yüksek fiyatlar da gıda ithalatını zora soktu. Somali’de gıda stokları azaldı ve bu da halkı yardıma muhtaç hale getirdi. Bunun yanında gıda fiyatlarındaki artışlardan diğer ülkelere göre daha çok etkilendiler. Çünkü Somali gıda ihtiyacının neredeyse tamamına yakınını dışarıdan karşılayan bir ülkedir. Bunların dışında milli para birimleri çökmüş, en kötüsü de güvenlik sorunuyla karşı karşıya kalmışlardır. Güvenlik nedeniyle milyonlarca kişi evlerini terk etmek zorunda kalmışlardır. Ülkeye yapılacak yardımlarda da zorluklar yaşanmış, denizden gönderilen yardımlar korsanlar tarafından engellenmiş, karada ise savaşlar yüzünden aksamıştır. Tüm bunlara bir de sel felaketleri eklenince yardımları ulaştırmak neredeyse imkânsız hale gelmiştir.

Dünya kamuoyunun ilgisini Somali’ye yöneltmesinde birçok faktörün yanı sıra ülkede yaşanan kıtlık ve buna bağlı olarak ortaya çıkan insani sorunlar gelmektedir. Somali’nin son yüzyıldır yaşadığı politik sorunların getirmiş olduğu ekonomik, toplumsal ve siyasal sorunlar günümüzde yaşanan insani krizle doğrudan bağlantılı olmakla birlikte, ülkenin tek başına söz konusu sorunları aşabilecek güçte olmadığı görülmektedir. Yıllardır düzenli olmayan bir ülke olan Somali, günümüzde iç savaş ve açlığın birlikte yarattığı sıkıntılı bir süreçtedir. Batılı ülkelerin çabalarına rağmen, ülkedeki kargaşa bir türlü sona ermemiştir. Federal bir devletin oluşturulmasına rağmen, Somali’deki sorunlar çözülmüş olmaya yakın bile değildir. Somali’deki birbirinden bağımsız iki bölgedeki güçler birbirinden ayrı bir şekilde çalışmalarını sürdürmektedir.

Somalililerin iki önemli geçim kaynağı hayvancılık ve ticaret olmakla birlikte, son yıllarda yaşanan kuraklığın artması nedeniyle hayvanların otladığı arazilerin verimsizleştirilmesi ve ticaret için gerekli güvenliğin bir türlü sağlanamaması, insanların hayat koşullarını olumsuz etkilemiştir. Somali’de yaşanan sorunlarda, eski sömürgeci ülkeler olan Fransa, İtalya ve İngiltere’nin yanı sıra özellikle bağımsızlık sonrasında ABD, SSCB ( Soğuk Savaş döneminde) ve Çin gibi dış güçlerin etkisi de oldukça belirgindir. Başta Somali olmak üzere bölge halkının kıtlık, açlık ve susuzluk sebebiyle büyük bir insani krizle karşı karşıya kalmasıyla BM, Somali’de kıtlık olduğunu 20 Temmuz 2011’de resmen ilan etmiştir. Çünkü bu durum, milyonlarca insanı etkileyerek salgın hastalıklara ve ölümlere neden olmuş ve bölge halkı adeta hayatta kalma mücadelesi vermektedir.

Somali’de tarımsal üretimi tehdit eden birçok unsur vardır ve bu unsurların başında bitki hastalıkları ve haşereler gelmektedir. Bunlar üretim aşamasında ekinleri tahrip etmekle kalmayıp üretim sonrasında da depolama esnasında ciddi zararlara yol açmaktadırlar. Bunun dışında Somali’deki çiftçiler tarafından ekimi yapılan bitkiler için kullanılan çeşitler biyolojik ve çevresel koşullardaki değişime dirençli olmadıkları için böylesi değişimler karşısında kolayca verim kaybına uğruyorlar ya da tamamıyla tahrip oluyorlar. Ayrıca tarımsal açıdan Somali’nin iklim ve topraklarına göre geliştirilmiş çeşitler mevcut değildir. Bu sorunun kısa vadede çözümü de mümkün görünmemektedir.

Somali’deki mevcut iktidar savaşının en yıkıcı etkilerinden biri tarım ve hayvancılık altyapısının neredeyse tamamıyla tahrip edilmiş olmasıdır. 1991 yılındaki rejim değişikliğinden sonraki dönemde ülkede tarım ve hayvancılık alanında araştırma yapan hiç bir kurum bulunmamaktadır. Daha da kötüsü böyle bir araştırma yapacak teknik personelin eğitimi de yapılamamaktadır. Gelişmiş ülkeler tarafından sağlanan tarımsal ilerlemeleri ülkeye taşıyacak bir aracı kanal da olmadığı için ülke tarımsal gelişmelere kapalı durumdadır. Özellikle son yıllarda konvansiyonel tarımdaki gelişmelerin yanı sıra marjinal ve verimsiz arazi koşullarında icra edilen tarım ve hayvancılık faaliyetlerinden optimal verim alabilme yolunda ciddi gelişme kaydedilmiştir. Son 30 yılda kaydedilen ilerlemenin Afrika’nın bu mahrum parçasına transfer edilememesi de aynı şekilde uluslararası alanda rekabet gücünün hızla törpülenmesine ve besin üretme gücünün sınırlanmasına sebep olmaktadır.

  1. yüzyılda görülen kıtlık felaketleri, kuraklık, aşırı soğuk, salgın hastalıklar gibi bir dizi farklı doğal felaketler tarafından tetiklenseler bile hepsinin ortak yanı ekonomilerin zayıf olması ve felaketin önünü alacak siyasal iradenin bulunmamasıdır ve bu durum Somali için de aynıdır. İtalyan ve İngiliz sömürgelerinin birleşimi ile oluşan Somali yaklaşık çeyrek asırdır ülkenin her köşesinde kanun ve nizamı sağlayacak merkezi yönetimden mahrumdur. Mogadişu’nun belli bölgelerine sıkışmış mevcut yönetim ile ülkenin büyük çoğunluğunu kontrol eden El-Şebab örgütü tarafından fiilen yönetilmektedir. El-Şebab örgütü bölgenin kontrolü adına dışarıdan gelecek tüm yardımları engelleme yönünde irade göstermekle kalmayıp ülkenin kurumsal altyapısının gelişmesini de engellemektedir. Kıtlık felaketi sonrası Başkent Mogadişu’dan çekilen örgüt, merkezi hükümete karşı giriştiği kanlı eylemler ile güvensizlik ortamı oluşturmakla kalmayıp, yardım faaliyetlerini de baltalamaktadır.Tarımsal politikaları ile birlikte ülkenin tarım piyasasını ve ticaretini düzenleyecek yasal bir sistem ve bu sistemin ülke sınırları içerisinde istikrarlı işlemesini, bölgesel ve uluslararası gelişmelere göre yeniden yapılandırılmasını mümkün kılacak kurumsallaşma da bu yüzden oturtulamamaktadır.

Somali’deki açlık krizi kısa sürede çok dramatik bir insanlık krizine çevrilmesine rağmen maalesef ciddi bir uluslararası yardım seferberliği başlamadı. Kriz süresince, Birleşmiş Milletler gibi ekonomik açıdan gelişmiş ülkeler de felakete müdahalede ve yardım ulaştırmada hiçbir ciddi çaba göstermedi. Yani başında patlak veren Libya’daki iç savaşa müdahale için adeta sıraya giren ülkelerin Somali’deki krize duyarsız kalması, Türkiye’yi öncü rol oynamaya zorlamıştır. Batılı ülkelerin ve Birleşmiş Milletlerin bu duyarsızlığını her platformda dile getiren Türkiye, hem bu sorunun dünyanın gündemine girmesi hem de uzun vadede çözümüne katkı sağlanması adına oldukça değerli bir çaba içerisinde olmuştur.